23 Ocak 2025 Perşembe
Ana SayfaKültür-SanatFotoğrafı Edebiyattaki Öyküyle Benzeştiririm

Fotoğrafı Edebiyattaki Öyküyle Benzeştiririm

Beyoğlu Sanat Galerisi, önceki günlerde ‘Karşılaşmalar’  adlı bir karma sergiyi sanatseverler ile buluşturdu. Çok sayıda sanatçının katılımı ile gerçekleşen sergiye, Yeliz Telli adlı fotoğraf sanatçısı da katıldı. Sergide ilgi odağı olan Yeliz Telli ile konuştuk. Bize sanatını, yaptıklarını, yapacaklarını, etkilendiklerini, duygularını ve kendisini anlattı. Hem de uzun, uzun…

Yeliz Telli’nin esas mesleği Endüstri Mühendisliği. Uzun yıllar uluslararası şirketlerde mesleğini yapmış. Fotoğrafla tanışması üniversite yıllarında bir arkadaşı sayesinde olmuş. Profesyonel çalışma hayatı boyunca hep hayatında olsa da fotoğrafa daha farklı bir anlam katması 2019’da İSMEK’te katıldığı bir kurs sayesinde gerçekleşmiş. Tanışma sonrasını söyle anlattı;

“Kurs beni fotoğrafta farklı boyutlara taşıdı. Fotoğraflarımı nasıl? sanatsal bir araç olarak kullanılabilirimin arayışına girdim. Farklı disiplinlerin birbiriyle bağlantılarından oluşan sinerjiden faydalanarak bu anlatımı en yüksek düzeyde fotoğrafa nasıl aktarırım, benim kafamdaki temel düşünce oldu. O yüzden fotoğraf ve diğer disiplinlerin birbiriyle etkileşimini, birbirini tamamlamasını çok seviyorum. Fotoğraf çekerken tam olarak odağımda bu olmasa da sanırım arka planda fotoğraflarımı ve anlatım dilimi şekillendiren ana kavram bu.

İnsan aslında hep bir tanık arayışı içinde. Hem etrafımızdaki olaylara, yaşantılara tanık oluyoruz hem de kendi yaşantımıza, duygu ve düşüncelerimize bir tanık bulma çabasındayız. Yani aslında paylaşmak hayatımızı anlamlı kılan şeylerin başında geliyor bence günün sonunda; dertleri, hüzünleri, sevinçleri, korkuları, kederleri, tasaları, coşkuları. Fotoğraf da aslında bu tanıklık arzusunun bir uzantısı ve çağının tanığıdır çekenin gözünde. Sanatın her dalı bu tanıklığın bir aktarımı; şimdiye ve geleceğe. Sanatı diğer anlatımlardan farklı, etkili ve kalıcı kılan ise ne anlattığından ziyade nasıl anlattığıdır. İçerikten yoksun bir estetik, ya da estetikten yoksun bir içerik bu aktarımın kalıcılığını ve etkisini azaltır. Benim öze dair anlatmak istediğim şeyler nispeten daha belirgin olsa da bunları nasıl daha iyi anlatırım konusunda bazen kafa karışıklığı yaşayabiliyorum ve hep sanki anlatmak istediklerim biraz eksik kalıyormuş hissine kapılıyorum.

Yol uzun. Zaman dar biliyorum ama arpa boyu da olsa yürüyorum ben de bu yolda. Bu bağlamda her fotoğrafım aslında bu yolu, bu yoldaki beni ve hayata nasıl baktığımı da anlatıyor. Çünkü fotoğrafı çeken gözdür ve o göz öncelikle içten dışarıya doğru açılan bir penceredir.”

3 Projeye Katıldım

Bu güne kadar üç projeye katılan Yeliz Telli, projeleri hakkında da şu bilgileri verdi;  İlki ‘Referans Çağrışım’ adını taşıyordu.  O projede sinemadan fotoğrafa bir yolculuktu yaptığımız. Dünya ve Türk sinemasından önemli filmlerin çağrışımlarından yola çıkarak fotoğraflar ürettik. Bu fotoğraflardan yeni bir anlatı yarattık. Hem yönetmenlerin dile getirdiği meselelere sözcülük yapmış hem de bizdeki çağrışımları ve bulduğu anlamlarla bu filmleri yeniden yorumlamış olduk. Edebiyatla ilişkim dolayısı ile bu projede filmlere dair yazılar da yazdım.  Bakmak isteyenler için projenin internet sitesi adresi şöyle: https://referanscagrisim.org/

İkinci katıldığım sergi de ‘İz Bırakan Cumhuriyet Kadınları’ idi. Kadınların bu topraklardaki mücadelesini anlatmak istedik. Bu mücadelede Cumhuriyet’in kadınlara tanıdığı özgürlüklere ve bu sayede kadını erkeğin yanına hayatı paylaşan bir hayat arkadaşı olarak konumlandırdığınızda hayatın nasıl iki cins için de güzelleşebileceğine vurgu yapmak istedik. Seçtiğimiz 12 Cumhuriyet kadınını, tüm kadınlarımıza ilham olması bakımından anlatım dili olarak seçtiğimiz ‘otoportre’ ile anmak ve onların hayat hikayeleri aracılığıyla da Cumhuriyet’in kadının toplumsal rolündeki değişimine olan etkisini hatırlatmak ve bunun nasıl bir fark yarattığını vurgulamak istedik.

Üçüncü ve sonuncusu ise benim tek bir fotoğrafımla katıldığım karma bir sergi.  Ana tema ‘Karşılaşmalar’ idi. Ben bu defa da sanat, çocuk ve adalet kavramlarına vurgu yapmak istedim. 21’nci yüzyılda hâlâ topla tüfekle savaşların devam ettiği ‘uygar’ dünyamızda, işte bu savaşın ortasında çocukların üzerine bombaların atıldığı bir zamanda, bu fotoğrafımla katılma kararı aldım. Bu fotoğrafım aslında toplumun, ananelerin, göreneklerin kendine benzetip aynılaştırmaya çalıştığı baskıcı ve savaş üreten zihniyetteki toplumlarda, savaşın hakim olduğu gittikçe otoriterleşen rejimlerin iş başında olmaya devam ettiği dünyamızda çocukların özgün ve kendisi gibi olabilme yolundaki çabalarına yani kendi kalma savaşına bir vurgu da barındırıyor benim gözümden baktığım haliyle. Karşılaşma sözcüğü aslında karşı olma tavrını da içerisinde barındırır.

Fotoğraftaki çocuk bir yandan büyük bir coşku içinde sanatın etkisiyle resimdeki kadını taklit etmek suretiyle büyümek isterken bir yandan da yetişkinlerin o karanlık dünyasını elleriyle iterek karşısında duruyor. Yani daha esnek, daha sorgulayıcı, daha akıcı ve yenilikçi bir anlayışın yanında duran ve benimsenen bir sanatla karşılaşma hali ve çocuğun sağlıklı büyümesini engelleyen tabularla dolu, yetişkinlerin, toplumun dayattığı kısıtlayıcı gerçek hayatın karşısında bir tavır içeren olumsuz ve itilen bir karşılaşma hali bir arada. Karşılaşmanın iki anlamını da içeriyor bu fotoğraf. Hatta bir üçüncü boyutu da biraz daha metaforik boyutuyla çocuğun gölgesiyle karşılaşması diyebiliriz. Ben çocukların içerisindeki o coşkuya ve samimiyete bayılıyorum. Keşke kendileri kalarak büyümelerine izin verecek bir rehberlik eşliğinde büyütebilsek ve tüm dünyadaki çocukları vahşetten ve şiddetten koruyabilsek. İşte ben, sanat ve sanatçılar bu rehberliği üstlenebilir kanısında ve umudundayım…”

Başarılı sanatçı sanatın ’hakikat karşısında ölmemek için sığındığımız’ bir kale ,’hakikatle yaşayabilmek’ için bir soluk, ufak da olsa bir şeyleri değiştirebileceğinize ve güzelleştirebileceğinize dair bir umut, insan kalabilmeye dair son bir savunma” olduğu fikrini benimsiyor. Hatta insanı ve hayatı çok yönlü olarak, daha geniş bir perspektiften ele almanın, anlamanın ve anlatmanın en etkili ve kalıcı yolunun sanattan geçtiğine inanıyor.

Yeliz Telli, Elif Egüz Taşdan, Ülkü Kuşçuoğlu

“Asla kendimi sanatçı sayma gibi bir gaflet içinde değilim. Fakat fotoğraflarımı çekerken hep hayatın içinde ve kendi duygularımın farkında olmaya çalışıyorum, hep sanatçılardan ve sanattan ilham alıyorum. Aslında katıldığım her proje ile fotoğrafımı bir adım ileriye taşımaya, bakış açımı zenginleştirmeye ve bunları da aktarmaya ve paylaşmaya çaba sarf ediyorum. Bir yandan da başta edebiyat olmak üzere farklı disiplinlerle de ilişkimi hiç koparmamaya gayret ediyorum. Bazen sayfalar dolusu sözcüğün anlatamayacağı şeyleri, imgeler ve çağrışımları aracılığıyla tek bir kare, tek bir resim anlatabiliyor. Ben ikisini -fotoğraf ve kelimeler- birbirinin tamamlayıcısı olarak kullanmayı seviyorum. Bütün yaşantılar sanata konu olabilir fakat her yaşantı sanatsal olmayabilir. Benim için hayatı bir harmoni ve ritim içinde yaşamanın da bir yolu sanatla iç içe olmak, sanatı solumak ve sanatla nefes almak. Çocukların oyunlar oynayıp daha çok sanatla ve güzelliklerle buluştuğu bir evren umuduyla ve sanatsız kalmamak dileğiyle…” diye sözlerini sürdürüyor.

Fotoğrafı Bakan Kişi Tamamlar

Fotoğrafın çok kısa bir anı dondurarak anlattığı için öncesini ve sonrasını o fotoğrafa bakan kişi tamamladığın ileri süren Yeliz Telli, “Bu tamamlama ve anlamlandırma da fotoğrafa bakan kişilerin yaşantıladıklarıyla bağlantılı olur genelde. O yüzden hayal gücüne ve farklı bakış açılarına da yer açan ve seyredeni çekilen andan bambaşka bir dünyaya taşıma özelliğine de sahiptir bence fotoğraf. Bu anlamda edebiyatta öyküyle benzeştiririm ben fotoğrafın etkisini. Tüm fotoğraflar olmasa da iyi olanların ortak özelliği budur bence. Sizi kendi iç ve düş dünyanızın sınırlarında farklı bir evrene taşıma ve bu sınırları genişletebilme potansiyeline sahiptir. Bu kadar hızlı akan bir hayatın içinde, geçim sıkıntısının hâlâ başat konu olduğu ülkemizde ve sayı olarak bu kadar fazla görsele maruz kaldığımız bir çağda durup da uzun uzun kendine baktıracak ve düşündürtecek bir eser var mı? Varsa da öyle bir zaman aralığı bulabilir miyiz? Yaratabilir miyiz? Biraz yavaşlayıp, niceliğe değil de niteliğe önem verebilir miyiz? Bunlar da konunun ayrı boyutları tabii” diye görüşlerini açıkladı.

İLGİLİ MAKALELER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -

Çok Okunan

Son Yorumlar

Habil Tangören Açık Malezya’yı Keşfedin
habil tangören Açık Kish Adası Basra’nın İncisi…

Turizm Muhabiri sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et