Ben yalnız bir gezginim. Vaktim ve ekonomik durumum elverdiğince çeşitli ülkeleri geziyorum. Bu kez rotama Edinburgh’u aldım. Bu ilginç kenti karış, karış gezdim. Sizlerin de yolu buralara düşerse diye sizler içinde küçük, küçük notlar aldım. Size rehber olsun diye de yazdım. İşte size Edinburgh notları…

Edinburgh seyahati, bana beklediğimden çok daha fazlasını sundu. Bu büyüleyici şehir, hem modern hem de tarihi dokusuyla kendini keşfetmek isteyen herkese benzersiz bir deneyim vaat ediyordu bunu öğrendim. Konaklama için CoDE Pod Hostel’i tercih ettim; modern ve samimi bir ortamda, güvenli ve rahat bir şekilde konakladım. Burası ayrıca oldukça merkezi bir konumda olduğu için benim gibi kısa süreli ziyaret eden misafirler için de zamandan oldukça tasarruf etme olanağı sunuyormuş onu fark ettim.

İstanbul’dan geldiğimde uçuş yorgunluğunu atmak için önce Princess Street’te dolaştım. Şehir merkezinin en işlek caddelerinden biri olan bu sokak, alışveriş yapmak ve şehri ilk kez görmek için mükemmel bir yerdi. Buradaki mağazaları gezip, sokak sanatçılarını izlerken Edinburgh’un atmosferini tam anlamıyla hissetmeye başladım. Ardından, yorgunluğumu atmak için Milkman adlı meşhur kafede bir kahve içtim. Sıcak bir içecek ve huzurlu bir ortam, bana yeni keşifler için enerji verdi.

İlk durağım, Christmas Market oldu. Şehrin her köşesinde Noel ruhu hissediliyordu. Renkli ışıklar, şarkılar ve sıcak içeceklerle çevrili bu alanda kaybolmak gerçekten masalsıydı. Fakat en heyecan verici anım, SkyFlyer deneyimim oldu. Yerden tam 80 metre yükseğe çıkarak şehri havadan izlemek mükemmel bir deneyimdi. Yüksekte, rüzgârın yüzüme vurduğu o anlarda Edinburgh’un tarihi yapıları, dar sokakları ve yeşil alanlarının bir arada oluşturduğu manzara karşısında büyülendim.
Edinburgh Castle’ı dışarıdan gezmek de unutulmazdı. Şehirdeki en ikonik yapılardan biri olan kale, kayalıklar üzerinde görkemli bir şekilde yükseliyor. Kale içini gezmemiş olsam da, dışarıdan görünen görkemi ve çevresindeki tarihi atmosfer, adeta geçmişe doğru bir yolculuğa çıkmamı sağladı. Edinburgh’un siluetinin vazgeçilmez parçası olan bu kale, şehri daha da özel kılıyordu.

Bir diğer keşfim ise Dean Village oldu. Edinburgh’un merkezine oldukça yakın olan bu sakin köy, adeta zamanın durduğu bir yerdi. Dar sokaklarda yürürken nehir kenarındaki yürüyüş yolları ve eski taş evler arasında kaybolmak, huzur verici bir deneyimdi. Dean Village, şehrin gürültüsünden uzaklaşmak ve doğanın tadını çıkarmak için mükemmel bir noktaydı.
Edinburgh’un sokaklarında yürürken rastladığım gayda çalan insanlar ise beni bir başka boyuta taşıdı. İskoç kültürünün bu eşsiz parçası, şehri daha da özgün hale getiriyordu. Her köşede karşıma çıkan bu müzikal gösteriler, şehre farklı bir ritim katıyordu. En çok etkilendiğim noktalardan biri de şehrin insanlarıydı. Çok yardımsever insanlar, her adımda size sıcaklıkla yaklaşarak, adeta evinize gelmiş gibi hissettiriyor, ihtiyacınız olduğunda yardım etmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bu da seyahatimi daha da keyifli hale getirdi.

Sohbet ettiğim kişiler Türkiye’den geldiğimi duyunca daha da mutlu oldular, çünkü kiminle tanıştıysam hepsi ya Kapadokya’ya gitmiş, ya İstanbul’da kahvaltı etmiş ya Fethiye’de gün batımını izlemiş ya da Antalya’da denize girmişti. Ülkemiz hakkında olumlu deneyimlerini işitmek de beni evimden 3 bin 700 kilometre ötede olmama rağmen çok gururlandırdı.
Edinburgh, tarihini ve kültürünü modern yaşamla harmanlamayı başaran bir şehir. Her adımda tarihî dokusunu korurken, sokaklarında yürürken geçmişin izlerini adeta parmaklarınızda hissediyorsunuz. Şehir, geçmişin ve bugünün birleşiminden doğan bu eşsiz atmosferiyle, her köşesinde bir başka sürpriz barındırıyor. Edinburgh, tek başıma gezdiğimde yalnızca bir seyahat değil, bir keşif oldu. Hem doğal güzellikleri hem de tarihi mirasıyla adeta kendimi başka bir zaman diliminde buldum.

Tavsiyelerim var. Neler mi? Dersiniz; Ben kışı çok yakıştırdım Edinburgh’a… Ancak hava öğlen 4-5 gibi kapkaranlık oluyor, bu benim için sorun değildi ancak siz bu durumdan hoşlanmıyorsanız yazın gelmeyi tercih edebilirsiniz. Yazın gelecekseniz de ağustos ayını değerlendirin. Çünkü dünyanın en büyük sanat festivali The Fringe festivali de bu sezon yapılıyor: CoDE Pod Hostel’de konaklamanızı tavsiye ederim, hem hijyen, hem konum, hem atmosfer olarak sizi üzmeyecek. Ayrıca konaklamadan sonra size bir sonraki seyahatiniz için indirim kodu da veriyorlar. Daha ne olsun? Yeme-içme biraz masraflı, tercihinizi marketlerden yana kullanabilirsiniz. İçecek, atıştırmalık, seçeceğiniz yemek 5-6 pound gibi bir fiyat tutuyor. İskoçya viskisiyle nam salmış bir yer; ancak ben size Edinburgh cin içmenizi de tavsiye ederim. Pişman olmazsınız… Buraya gelmeden önce spor ayakkabılarınız valizinize mutlaka koyun, çünkü bu şehirde kaybolup bolca yokuş ve yukarı-aşağıya yürüyeceksiniz.