Evindeki kütüphanesinde 30 bin kitabı bulunan Umberto Eco, bir röportajında ev kütüphaneleri hakkında konuşmuştu. Ben onun bu konuda yaptığı yorumu hala unutmadım.

Dünyanın ilk 100 entelektüeli arasında 2005 yılında 2’nci, 2008 yılında da 14’ncü sırada yer alan İtalyan bilim insanı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür Umberto Eco “Kitap okumayı alışkanlığı olan kişiler çok şanslı. Okumak, ölümsüzlüğe doğru geriye yaşamaktır” demişti. Günümüzde oturduğumuz evler günden güne küçülmeye başladı. Yeni yapılan evleri ortalama olarak 90 metrekarenin altına indi. Bu nedenle de yaşam alanları küçüldü. Evler az ama fonksiyonel eşyalar ile döşenmeye başladı. Hantal koltuk ve yemek odaları yerlerini daha küçük ve daha hafif eşyalara bıraktı. Evimizde yersizlik nedeniyle feda edilenler arasında da en “fazla can acıtan” eşya da, kütüphanelerimiz oldu.
Çok uzak değil 15-20 yıl öncesine kadar evlerimizin başköşelerinde duran kütüphaneler bize batmaya başladı. Hepsi birbirinden kıymetli kitaplarımız arasında bir tasnif yaptık ve bir bölümünü evde saklanırken diğerleri dağıtıldı. Evde kalanlar ise yeni aldığımız kitaplar ile yer değiştirdi. Böylelikle ev kütüphanelerdeki kitaplar önce eskicilere oradan da sahaflara doğru yola çıktı. Şimdi onlar yeni okurlarını sahaf raflarında beklerken kitap kurdu insanlarda hala ev kütüphanelerinin gerekliliğini savunarak bu konuda beyaz bayrak açmayacaklarını dillendirmeye başladı.
Bu konuya nereden ve neden geldik? Derseniz, geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım ile sohbet ederken söz ev kütüphanelerinden açıldı. Evinde içinde yüzlerce kitabı olan arkadaşım kütüphanesini bana gururla anlattı. Daha sonra gözleri daldı. Kütüphanenin kapladığı alanın kocasını gözüne fazla geldiğinden söz etti. “O da kitap okumayı çok sever ama futbol sevgisi şimdi daha baskın çıkmaya başladı. Kütüphaneyi biraz küçültelim ben de o alan açılınca daha büyük ekran televizyon alır maç keyfimi daha da katlarım” demeye başladı. Bu konuda rahatsızım diye de ekledi. Yorum yapmak haddim olmadığı için sustum. Ama eve gelirken de evindeki kütüphanesinde 30 bin kitabı bulunan çok unvanlı İtalyan Umberto Eco’u ile ilgili okuduğum bir yazıyı hatırladım.

2016 yılında kaybettiğimiz bilim insanı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür Umberto Eco bir röportajında evindeki kütüphanesini anlatmış ve 30 bin kitaba sahip olduğunu vurgulamıştı. Röportajında ev kütüphaneleri hakkında yaptığı yorumu unutmamıştım. Gülün Adı, Foucault Sarkacı, Prag Mezarlığı, Baudolino birçok kitabın yazarı olan Eco şöyle konuşmuştu; “Kitap okumayan kişi 70 yaşına geldiğinde, yalnızca bir hayat. Okuyan ise 5 bin yıl yaşamış olacak… Okumak, ölümsüzlüğü geriye doğru yaşamaktır. Evinde çok kitabı olanlara ve okuyabileceklerinden daha fazla kitap satın alan kişileri eleştirmek için sorarlar. ‘Satın aldığın tüm kitapları okudun mu?’ diye. Bunu sormak ve böyle düşünmek aptallıktır, Bu, yenilerini satın almadan önce satın aldığınız tüm çatal bıçak takımlarını, bardakları, tornavidaları veya matkap uçlarını kullanmanız gerektiğini söylemek gibi bir şey olur. Hayatta, yalnızca küçük bir kısmını kullanacak olsak bile, her zaman bol miktarda malzemeye sahip olmamız gereken şeyler vardır. Kitap da bunlardan birisidir. Örneğin, kitapları ilaç olarak düşünürsek, evde birkaç tane olmaktansa birçok kitap bulundurmanın iyi olduğunu anlarız: Kendinizi daha iyi hissetmek istediğinizde, kütüphaneden gider ve bir kitap seçersiniz. Rastgele bir kitap değil, o an için doğru olan kitabı seçersiniz. Sadece bir kitap satın alıp, yalnızca onu okuyup ve sonra da ondan kurtulanlar tüketici zihniyetini kitaplara uygulayanlardır. Onları bir tüketici ürünü, bir mal olarak görürler. Gerçekten sevenler için ise bir kitap, her şey olabilir ama asla bir meta olamaz” demişti… Arkadaşımda bunu söylemek istedim ama sonra vaz geçtim. Ama sizlerle paylaşmak istedim. Belki onun eşi de bu yazıyı okur da kitap mı? dev ekran televizyon mu? tartışması karısının lehine sonuçlanır.